Sonuna kadar aşk ya...

Aşka inanır mısınız? Hiç aşık oldunuz mu? Sizce aşk nedir? Daha doğrusu aşktan beklentiniz ne? Karşınıza bir beyaz atlı prensin çıkmasını mı bekliyorsunuz? Sizi gerçekten seven biri sizin için o ejderhayı yenmeli mi?

Sonuna kadar mücadele mi etmeli, aşkta neden mücadele var?

Biz biriyle birlikte olabilmek için tüm zorluklara göğüs mü germeliyiz? O kişinin uğruna sonuna kadar savaşmalı mıyız peki? "The one" kavramına ne demeli?

Tek bir doğru kişi mi var?

Aşk öyle bir duygu ki uğruna şiirler, şarkılar, romanlar yazıldı, yüzlerce, binlerce film çekildi. Bu şarkılar, şiirler, filmler bize hep aşkın çok kutsal bir şey olduğunu söyledi, ona sahip çıkmamızı, onu asla kaybetmememizi...

Merhaba sevgili okurlarım. Bugün uzun zamandır konuşmak istediğim bir konuyla ilgili yazıyorum. Bu yazımı 14 Şubat’a yetiştirmek istedim lakin hem sınavlarım yüzünden yetiştiremedim hem de günün anlam ve önemine kanımca zıt şeyler söyleyeceğim için heves kaçırmak istemedim.

Şimdi sizlere sorduklarımın cevabını biraz da kendime vermek isterim.

Aşka inanıyor muyum? Evet, aşka inanıyorum. Ama aşk benim için sizin kafanızdaki aşk değil muhtemelen. Çünkü bence sevgi duygusunun alt dallarından biri olmanın ötesinde değil... Öyle kutsal değil, hayatta bir kez yaşanabilecek kadar özel de değil. Sırf onun uğruna dağlar tepeler aşılacak kadar kıymetli de değil.

Şöyle anlatayım:

Diyelim ki biz bir filmin içindeyiz. Filminizin başrolünü kim yapardınız? Ben kendim yapardım. Filmimde kendi başımdan geçenleri anlatır, hayallerimi, isteklerimi ve yaşadıklarımı çekerdim. Yani film benim etrafımda dönerdi, ben aşkın etrafında dönmezdim. Maalesef kapitalizm, Hollywood gibi büyük oluşumlar yıllar içerisinde bize birçok şeyi şişirip önümüze koydu. Aşk da o sujelerden biri. Bunun bir film olması için de, bu olay dramatize edildikçe edildi. Eğer karakterler birbirini gerçekten seviyorsa, uğruna tüm zorluklar, tüm sıkıntılar aşılmalı denedi. Arkadaşlar, sizce bu gerçekten olabilir mi ya? Gerçekten sizce bu sağlıklı mı?

Ben bu hayata bir defa geliyorum. Neden bana tek bir kez verilmiş bu biricik hayatta, gerçekleştirmek istediğim hayalleri, hırslarımı, tutkularımı bir kenara bırakıp, bu idealize edilmiş bir duygunun peşinden koşayım? Bu duygu neden en kıymetli duygu olsun ki?

Bir yerlerde bize en uygun kişi bizi beklemiyor. Bir yerlerde bizim için çabalayacak ve biz de kendisi için çabalayacağımız biri bizi bekliyor olabilir ancak. Aşk doğal bir şey değildir; bilakis disiplin, dikkatini verme, sabır, inanç ve kendi narsisizminin üstesinden gelmeyi gerektirir. Aşk, bir duygu değil, bir eylemdir.

Sevgi neydi? Coşkun akan dere, sonbahar rüzgarıyla ürperen yapraklar, cama vurup dağılan yağmur damlaları, bir yürek çarpıntısı. Sonunda coşkun dere durulur, yapraklar kurur dökülür, yağmur diner, güneş çıkar. Sevgi neydi? Sevgi, sahip çıkan, dost sıcak eli. İnsan emeğiydi. Sevgi, iyilikti, dostluktu, sevgi emekti.


Yorumlar

  1. kutsal olan şey aşk değil sevgidir. aşk romantikler tarafından uydurulan bir kelimedir. ancak sana şu noktada katılamayacağım: bu hayata bir kez de geliyor olsak sevgi için bazı şeylerden vazgeçmemiz gerekir. zaten sevgi başlı başına bir vazgeçişdir. bir kere geldiğim bu hayatta sevdiğim birisi için bazı vazgeçişleri yapabilmek de en az sevgi kadar kutsaldır. bazen sevgi dili fedakarlıktır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuyla ilgili ben de kendi içimde çok çelişiyorum aslında. Hatta bir arkadaşımla bu konuda uzun uzun konuştuğumuz bir podcast bile çektik. Orada da benzer şeyleri tartıştık. Teoride size katılmıyormuş gibi yapsam da pratikte ben de dediğinize geliyorum sanırım...

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Benim güzel hatalarım var

24