Duygusal olduğumuz için mi duygusalız, duygusal olabilme fırsatımız olduğu için mi?
İstanbul üniversitesi hukuk kütüphanesinden herkese merhaba sevgili okurlarım, özellikle de gelecekteki Beril'e merhaba. Bu yazıyla ilgili senin ne düşüneceğini merak ediyorum. Yazdığım her şeyi aslında senin için yazıyorum. Bunu sana temin ederim ki senin geçmişteki halini, şu anını, geleceğini tatmin etmek, seni mutlu etmek, sana "bak dün bunu düşünmüştün, dün buna üzülmüştün, ama artık geçti" demek için tüm yazılarım…
Bugünün konusu duygularımızla ilgili. Sizce bir insanın duygusal olup olmadığını en çok hangi duyguyu yoğun yasaması belli eder? Genelde bu sorunun cevabı hüzün olsa da bence bu sorunun cevabı sinir. Çok ani sinirlenen ve bu sinirine hakim olamayan insanlar bence genelde daha duygusal olurlar. Peki duygusal olmak bizim varoluşumuz mu gerçekten? Duygusal olduğumuz için mi duygusalız duygusal olabilme fırsatımız olduğu için mi? Şöyle düşünün: gündelik hayatta hepimiz bir sürü problemle karşılıyoruz, peki ya bu problemlerin hepsine istediğimiz gibi tepkiler verebiliyor muyuz? Patronunuz sizi çok sinirlendirdi diyelim ki, ama o işe ihtiyacınız var, patronunuzla kavga edebiliyor musunuz? Sağa sola racon kesen insanlar, onlar bizden hep daha mı sinirli oluyor gerçekten? Yoksa daha sinirli olabiliyor mu? Çok tuhaf değil? Yaşadığımız dünyada duygularımızı dışa vurabilmemiz bile ekonomik. Size bugün yaşadığım bir olaydan örnek vereyim. Erkek arkadaşım ev arkadaşlarıyla problem yaşamış ve restleşmişler, günün sonunda erkek arkadaşım "ben bu evden çıkarım, çıkarken size zorluk çıkarırım, kendime de illa bir yer bulurum" demiş ve evden çıkmış. Hatırlarsanız eski bloglarımda benim de ev arkadaşlarımla problem yaşadığımı anlatmıştım. Aslında o zaman ben de onlara "ben bu evden siktirip gidiyorum size de yeni bir üye bulmakta başarılar" diyip kapıyı çarpıp çıkabilirdim. Neden çıkmadım peki? Ezik olduğum için kavga edemedim mi? Ben sinirlenmiyor muyum ya da? Yoksa sinirlenmemek zorunda mıyım? Emin olun ki onlara bu sözleri söyleyip kapıyı çekip çıkmayı çok isterdim… Gerçekten isterdim… Tabii ki ben de sinirleniyorum, hatta bazen o kadar sinirleniyorum ki beynime hücum eden kanın yoğunluğu başımın fena bi şekilde ağrımasına yol açıyor. Ama günün sonunda sinirim bana ben sinirime bakıyorum. Çünkü sinirlendiğimde söyleyeceğim her şeyin bana yol, su, elektrik olarak geri döneceğini biliyorum. Onlarla yine ben yüzleşeceğim... Çünkü başka çarem yok. Deprem olduğunda 2-3 ay içinde yeniden okula dönmek ve sınavlara girmek zorunda kalmıştım. Ben üzülmediğim için mi bunları başarabildim? Sizce üzülmemiş olabilir miyim, ya da diğerlerinden az üzülmüş olabilir miyim? Hayır, çok üzüldüm. Ama sınavlarımı vermek zorundaydım, yine başka çarem yoktu. Duygusal olmak istedim, ama olamadım. Çünkü o da sınıfsaldı...
İçimde çok büyük bir kırılganlıkla yaşıyorum. Bazen durduk yere canımın acıdığını hissediyorum. Arada sırada yarattığım küçük anlarda burada kendime yazıyorum. Hüznümü, kızgınlığımı, kıskançlığımı dilediğim gibi dış dünyada yaşayamıyorum. Ben de buraya yazıyorum. Bazen bi elimde peçeteyle ağlayarak yazıyorum, çünkü belki de dün ağlayamamıştım. Ağlayamazdım. Duygularımı minik bi kutuda biriktirir gibi kenara özenle koyup kendime şefkatle "seninle ilgileneceğim" diyorum. Bugün yapamadım ama söz yarın yapacağım, yarın olmazsa diğer gün.
Öfkenizi, acınızı, kıskaçlığınızı sokaktaki insanlara yansıtmayın, biliyorum ucuz bi çözüm yolu ama asla etkili değil. Kendinize mektup yazın. Kendinizi en iyi kendimiz teselli edeceksinizdir. Çünkü yalnızca siz dün neden ağlamadığınızı, bağırmadığınızı, hakaret etmediğinizi sizin kadar iyi anlayacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder