Ben bu kadarım.
Herkese evden merhaba. Hatırlıyorsanız, birkaç blog önce "Ben bu kadar mıyım?" başlıklı bir yazı yazmıştım. Eğer okuduysanız, orada kendimden yakındığımı, neden başaramadığımı, kendimin önündeki en büyük engelin kendim olduğunu ve bununla nasıl başa çıkacağımı bilmediğimi anlatmıştım. Dün gece, kendi kendime uzun uzun bunu konuştum. Peki bu konu nasıl açıldı derseniz, taa lise yıllarımdan beri takip ettiğim bir influencer ablamızın boşanma videosunu gördüm. Videoyu ilk gördüğümde biraz şaşırdım, ama açıkçası hiç garipsemedim; o videoyu çok olağan karşıladım. Çünkü, o kadını videolarından tanıdığım kadarıyla, zaten evlilik kumaşı yoktu. Bakın, bunu bir başkası için ne kadar rahat söylüyorum... "onda kumaşı yoktu zaten." Şimdi gidin ve benim yazdığım "Ben bu kadar mıyım?" yazımı tekrar okuyun. Aslında beni biraz olsun tanıyan biri bile, bazı şeylerin benim kumaşımda olmadığını anlayacaktır. Peki neden "ben bu kadarım" demek bu kadar zor? Bir başkası için "sen bu kadarsın" demek kolay, peki ya kendimiz için? Bazı şeyler için yetersiz olduğumuzu, bazı şeyler için yaratılmadığımızı kabul etmek bu kadar zor mu gerçekten?
Bahsettiğim şey, çalışmamak değil bu arada. Bahsettiğim şey, size uygun olmayan bir şey için çalışmak, kendini paralamak. Mesela ben 23 yılın ardından anladım ki akademi bana göre değil. Üzgünüm anne, baba, ama değil. Acı gerçek. Ben, öyle saatlerce oturup çalışabilecek, kitapların hepsini yalayıp tutacak o akademik kişilik değilim. Zaten olmadığım için, bütün bu şeyler bana bu kadar zor geliyor. Oturuyorum, 3 dakika sonra sıkılıyorum. Elektronik aletler hayatımıza girdiğinden beri herkesin odak süresi azaldı evet, ama benim dikkat dağınıklığım zaten hep vardı. Ya da sadece yapamıyorum diye, yapamamamı olumlandırmamak için kendime bu teşhisi koydum. Ama tek bildiğim şey şu: Uğruna emek harcadığım, çok önem verdiğim, yapmam gerektiğini, taa küçük bir çocukken ailem tarafından kafama işlenmiş ve doğrusunun o olduğunu bildiğim o şeyi yapamıyor olmam
Yorumlar
Yorum Gönder