Umudum sonsuzdur, uğraşım bitmez hiçbir zaman

"Bir şeyi gerçekten istersen, onu gerçekleştirmek için bütün evren senin için işbirliği yapar." 
"Eğer yeterince istersen, her şeyi başarabilirsin."
"İnanmak, başarmanın yarısıdır."

İnsan bir şeyi çok isteyince, ama gerçekten tüm kalbiyle, inanarak çok isteyince, o şeyin olması gerektiğini düşünür. Yani en azından ben öyle düşünüyorum. Bazen bazı şeyleri o kadar tutkulu ve ihtirasla isteriz ki, sanki içimizden bir yerde o şeye sahip olacağımıza kendimizi inandırırız. Sanki bir alternatif yoktur. Bu kadar istiyorsam, bir şekilde olacak...

"Your dreams are just memories of your future self. You're not chasing them; they're calling you. Keep going, you're closer than you think."

Sanki bir ilahi güç, bu kelimeleri yazarken arkamı sıvazlıyor. Sanki biri bana, "Yapabilirsin, ben arkamdayım," diyor. Sanki biri bana, gelecekten haberler getiriyor. Ben kendi delüzyonumu mu yarattım? Bu bir hırsın eseri mi? Tüm vücudumu yakıp kavuran, etrafa öfke saçan bu tutku neyin eseri? Ya olmazsa? Hayır. Olacak. Bir şekilde olacak. Bir şekilde başaracağım. Kaygı ve yoğun duygularla dolmuş gözlerim, sol kolumun üzerinde yazan yazıya kayıyor:

"I didn’t come this far, to only come this far."

Başımı iki elimin arasına aldım, kendimi karanlık bir girdaba gömdüm. Kaygı fısıltıları kulaklarımı tırmalıyordu.

"Dünya bir dilek gerçekleştirme fabrikası değil."

Belki de bir şeyin sırf ben çok istiyorum diye gerçekleşeceğine inanmak, ahmakça bir düşüncedir. Ben kimim ki? Seçilmiş biri miyim? Kendimi nerede konumlandırıyorum? Bazen dünyada minik bir toz parçası olduğumu, canımın hiçbir değeri olmadığını unutuyor muyum? Ama hayır, beynim bu düşünceleri reddediyor. Evet, reddediyor. Hatta öylesine reddediyor ki, yazarken ellerim ağırlaşıyor, parmaklarım tuşlara sertçe basıyor. Bilincim, bilinçaltım, zihnim, benliğim… Hepsi bir şekilde olacak diyor.

Merhaba sevgili okurlarım. Hahaha, yoksa size selam vermeyeceğimi mi düşündünüz? Asla sizi unutmam! Minik bir “hiçbir şey yapmama” tatilimin sona ermesiyle birlikte, yeniden laptopumun başına oturdum ve size yazıyorum.

Bundan birkaç hafta önce, arkadaşlarımla bir kafede oturuyorduk. Bir arkadaşım, "Hadi herkes birbirini bir cümleyle tanımlasın," diye bir şey ortaya attı. Bana söylenen cümleler arasından ise benim için en vurucu olanı şu oldu: "Sen tuttuğunu koparan bir kızsın."

Bazen zaten bildiğiniz, fakat çok da kendinize dillendirmediğiniz özellikleriniz çevreniz tarafından size söylendiğinde, öz farkındalığınızı arttırıyor. Mesela, bundan birkaç yıl önce konuştuğum biri bana, “Aaa, senin hafızan ne kadar kuvvetli öyle,” demişti. İnanır mısınız, sanki o günden sonra daha da kuvvetli oldu. Ahahaha. Yani aslında ben bunu bilmiyor değildim ama hiç üzerinde düşünmemiştim. "Normal halim bu işte" dediğim bir özelliğimdi. Sağ elle yazı yazmak gibi... O özellik, hayatımın içinde o kadar yerleşmişti ki, benim normalim olmuştu.

İşte o gün bana söylenen "Sen tuttuğunu koparan bir kızsın" cümlesi, geçmişten bugüne düşünmeme neden oldu. Gerçekten çok istediğim her şeyin, uğrunda savaştığım her amacın bir şekilde gerçekleştiğini fark ettim. Bu kadar istemek, bir noktada bana evrenin, hayatın ve kendi gücümün işbirliği yapacağına dair sarsılmaz bir inanç verdi. Hedeflerim, tutkum, arzum öylesine derindi ki, sanki her şeyin olacağına kalbimdeki bir yerden güvenle inanıyordum. Her şeyin yoluna girmesi, başarının, bazen sadece inancın gücünden geçtiğini fark ettim. Bu kadar istedikçe, bunun bir gerçekliğe dönüşeceği duygusunu içimde taşımaya başladım. Hayatımda bir şeyin eksik olduğunu düşünsem de, her şeyin bir şekilde doğru zamanda doğru şekilde olacağına dair içimde bir his vardı. Ve o an, bu kadar istediğimi, tutkulu bir şekilde uğraştığımı düşündükçe, her şeyin bir anlamı vardı. Bunu başarmam gerektiğini ve başaracağımı hissediyordum.

"Umudum sonsuzdur, uğraşım bitmez hiçbir zaman"


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Benim güzel hatalarım var

Sonuna kadar aşk ya...

Yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi