Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bitişler ve başlangıçlar

Günaydın sevgili okurlarım. Bu sabah, blogumu açtığım ve yazmaya başladığım laptopuma veda ediyorum. Çünkü bugün işteki son günüm. Henüz okulumu bitirmediğim için İstanbul Hukuk’a, yani okulumun yoluna geri dönmem gerekiyor. Ciner Group’ta geçirdiğim iki ayın bugün sonu… Size demiştim, blogumu planlı bir şekilde yazmıyorum; tamamen o anki ruh halime ve duruma göre, spontane bir şekilde şekillendiriyorum yazılarımı. Bu sabah işe gelirken telefonumu açtığımda, telefonum bana şunu söyledi: "Tam bir yıl önce şu an oturduğun eve taşınmışsın." Vay be, bir yıl... Bundan tam bir yıl önce yeni bir başlangıç yapmışım, bugün ise yeni bir bitiş yaşıyorum. "Bitiş" kelimesi kulağınıza tırmalayıcı gelmiş olabilir, değil mi? Sanki yanlışlıkla yazmışım gibi… Ama hayır, bilerek yazdım. Çünkü bitişler de başlangıçlar gibi birbirlerine bağlıdır, hatta bir nevi aynı şeyler diyebilir miyiz? Her bitiş, bir başlangıç değil midir? Yeni bir başlangıç yaparken hissettiğiniz o buruk, tuhaf his...

Ya uğruna bu kadar kaygılandığımız gelecekte biz yoksak?

Ölmekten korkar mısınız? Hiç ölümle burun buruna geldiniz mi? Peki ya bu kadar kaygı, endişe ve stresin içinde ne sıklıkla ölümü hatırlıyorsunuz? Geleceğinizi planlarken, günün birinde öleceğiniz aklınıza geliyor mu? Ya da bunu düşünmek sağlıklı mı? Bazen stres ve kaygıyla baş etmek için "ucunda ölüm yok ya" cümlesi kullanılır. Bir şeyin ucunda ölümün olması. ölüm... oyunun sonu... Peki siz ne sıklıkla nasıl öleceğinizi, ne zaman öleceğinizi düşünüyorsunuz? Ölümün anidenliği ne kadar sarsıcı değil mi? Çünkü "ne zaman öleceğim?" sorusunun cevabı aslında kısaca her an olabilir. Geleceği tahmin edememek bana artık heyecanlıdan çok korkunç gelmeye başladı. Bundan 2-3 yıl sonra yaparım, ederim dediğim şeylerden farklı şeyler düşünmek.. aslında derler ya hayat siz planlar kurarakken başınıza gelenlerdir. Peki siz bu planlarda bir gün öleceğiniz gerçeğine ne kadar yer verdiniz? Yoksa bu planları hiç ölmeyecekmişsiniz gibi mi yaptınız? Biliyorum konuşması oldukça sevimsiz b...

İstanbul'daki açıkhava sinemaları

Merhaba sevgili okurlarım! Arayı biraz açtık, farkındayım... Geçtiğimiz hafta maalesef biraz rahatsızlandım ve bundan dolayı yazamadım. Fakat blogumu açtığımdan beri yazmayı planladığım bu yazımı artık yazmanın zamanı gelmişti...Hazırsanız ailenizin sinefili size iyi seyirler dilerrr... Yazın gelmesiyle birlikle İstanbul'da birçok mekânda açıkhava sinemaları kurulmaya başlandı. Bomontiada, Dekk, Fişekhane, Akmerkez, Küçükçiftlikpark, Feriye, Zorlu, Bulvar 216 bunlardan bazıları. Ben 4 farklı açıkhava sinemasını deneyimleme fırsatı buldum. Şimdi onları sizlerle paylaşacağım. Başlamadan önce bir not düşeyim: Bundan önce yazdığım yazılarımı okuduysanız eğer orada da inatla her şeyi kendime göre değerlendireceğimden bahsetmiştim. Bu sefer de böyle olacak...Tamamen kendi deneyim ve zevklerime göre yorumluyorum. Sinemaları kronolojik olarak sıraladım. Yani ilk gittiğimden son gittiğime doğru. O yüzden ilk gittiğimiz yer olan bulvar 216 ile başlayalım. Bulvar 216 Maalesef ilk gittiğim açı...

Karma denen şey gerçekten var mı?

Karma denen şey gerçekten var mı? Karmaya inanıyor musunuz? Peki karma ne? Evrenin kendi içinde sağladığı bir adalet sistemi mi? Peki kim sağlıyor bu adaleti? Evrenin kendine ait yargıçları mı var? Yoksa Tanrı yargıç mı? Bu sefer değişiklik yapıp bir iki soruya kendimce cevap vermek istiyorum. Kendi adıma konuşmam gerekirse "din" in insanlar tarafından oluşturulmuş, oldukça beşeri bir sistem olduğuna inanıyorum. Özellikle günümüzde kendi felsefesinden dışarı çıkmış ve bundan yüzyıllar önce oluşmuş dinden çok ama çok farklı bir noktada olduğunu düşünüyorum. Burada din tartışması yapmak istemediğim için (en azından bugün), kısaca Müslümanlık, Hristiyanlık, Yahudilik gibi popüler dinlere inanmasam da bir yaratıcı güce inanmaktan da kendimi alıkoyamıyorum. Peki neden alıkoyamıyorum? Aslında bugün yazacağım konu ilk yazım olan "mutluluğu hak etmiyor muyum?" yazıma birazcık dokunuyor. O yazımda başıma güzel bir şey geldiğinde, "bundan sonra kötü bir şey yaşar mıyım a...

Doğrular mı büyüktür inandırıcılık mı?

Başkalarının özgüvenli yanlışları nasıl oluyor da bizim güvensiz doğrularımızı yeniyor? Doğrular mı büyüktür inandırıcılık mı? Tartışmaya başlayacağım bu konuya  eminim ki hepiniz hayatınızda bir kez de olsa denk gelmiştir. Genelde Türkiye'de özellikle seçim zamanının en popüler konularından biridir: algı yaratmaya çalışmak. Peki algı büyük bir gücün (medya gibi) bizim üzerimizde kitle iletişim araçları kullanarak yaptığı bir çeşit manipülasyon mu? Peki manipülasyon ne? Sahi son zamanlarda psikologlar Instagram'da reels çekmeye başladığından beri bu kelime depresyon ve ghosting ile birlikte zirveye oturmuş durumda. TDK manipülasyonu,  yönlendirme, seçme, ekleme ve çıkarma yoluyla bilgileri değiştirme olarak tanımlamış. Peki şimdi en başa geri dönelim: algı yaratmak bir manipülasyon mudur? Yani başkalarının özgüvenli doğruları bu şekilde mi bizim güvensiz doğrularımız yeniyor? Diyelim ki bu sistem 3. kişiler üzerinde çalıştı, nasıl oluyor da sizin doğrularınız da bu algıya kurb...